Saturday 4 April 2015

bir mâniniz yoksa bu akşam sevişelim mi


[ff kapanıyor diyeler / üç günden sonra duyalar / şöyle garip bencileyin]

ff’yle (friendfeed) ilişkimi  zaten uzun süredir ikinci katip düzeyine indirmiş bulunuyordum. yirmi iki şubat iki bin on beş tarihindeydi sanırım, birkaç ‘’feed’’ eklemiş ve gecesinde sevdiğim bir feed’imi up’latarak –blog’da yazarken ff jargonunu kullanmak da tuhaf-  ‘’bize ayrılan sürenin sonuna geldik, allah’a emanet olun (yarısı kürtçe ama)’’ diye son yorumumu ekleyerek ff’den külliyen kopmanın sinyalini vermiştim haddizatında. yirmi sekiz şubat iki bin on beş akşamı, sessiz sedasız, son kez giriş yapıp profilime ‘’50 metre ileriye taşındık... https://travis-tony-tyler.blogspot.com diye yazarak ff hesabımı ‘’kapattım’’. a tabii bunu yaparken blog adresimi ff’ye iliştirdim ki, yazdıklarım oraya düşsün. blog’umun gayetle şık ve sade olması için az uğraşmadım, bir amatör olarak. ff’nin kapanacağını yakın zamanda öğrendim. üçüncü haftasına girecek, klinikte tedavi görüyorum. öncesinde kötüydüm zaten, rapor almayı düşünüyordum, klinik tedaviyi reva gördüler. bugün 1 geceliğine izin alıp eve geldim. (bir mâniniz yoksa bu akşam sevişelim mi!) yarın akşam ilaç saatinden önce klinikte olmam gerekiyor.  birkaç şey yazmak istedim ff kapanmadan. yalnız, şu sıralar biraz fazla (ve ağır) ilaçlar aldığım için düşüncelerim çok karışık, toparlayamıyorum. duygu fırtınalarıyla coşuyorum bazan, çok güzel tümceler dolanıyor zihnimde; bazan da tıkanıp kalıyorum. bir kahve.  


(porselen bardakta kahve içmenin -ne kadar sıradan bir şey değil mi- büyük bir nimet olduğunu, plastik bardakta kahve içmek zorunda kaldığında anlıyor insan. hele şimdi)

son altı ay, belki daha fazla bir süre; ayda bir, iki ayda bir, birkaç günlüğüne uğruyor sonrasında gene işime gücüme, yalnızlığıma yorgunluğuma, okuyup fikretmeme dönüyordum. hiç giriş yapmıyor, çoğu kez ana sayfama bile bakmıyordum. öylesi daha makuldu benim için: sosyoloji okuyorum, daha ders çalışayım, daha okuyayım, kafam rahat etsin, daha film izleyeyim, daha tiyatroya gideyim ve daha sokakta olayım diye özellikle uzak durmaya çalıştım ff’den. -yazmıştım bunu bi sorana önceden.- beni ordan uzaklaştıran tek saik bunlar değildi elbette. ff’yi önemsiyordum; bir feed ekleyecekken, söze konu feed’e en uygun, en şık, en işe yarayan görseli bulmak veya üretmek için çok çaba sarf eder ve çok zaman harcardım. estetiğe, güzelliğe, mükemmelliğe meftunum ondan. en iyisi olsun istiyorum. çoğu, beklediğim rağbeti görmedi ne yazık. rağbetten kastım, feed’in layk’lanması, yorumlanması değil sırf. kaldı ki birçok feed’im çok sayıda yorum/layk almıştır. böyle tepkiler almasa bile dikkate şayan görüldüklerini anlamış, hissetmişimdir. kötü ve esas olan yazdıklarım/eklediklerim dolayısıyla bir arkadaşlık ortamı olan yerde pek kimseyle bir yakınlık, ünsiyet (panpalık!) kuramamış olmam. daha doğrusu onların (aboneler) benimle ‘’o kadar da’’ samimi olmamak istemeleri. aboneleştiğim(iz) arkadaşların ve arkadaşlarının laakal yarısının;  can ciğer, iyi, dürüst, makul, zeki, üretken olduklarına içtenlikle inanıyorum: yoksa o kadar mizah, fikir teatileri, yaratıcılık nasıl çıksın ortaya… peki neden bir süre sonra,  çoğunlukla yalnız ve uzaktan izleyen  biri olup çıktım ff’de. birçok sebebi var, bir ikisini yazmak istiyorum. ff bağlamından çıkıp oraya döneceğim gene.





müzmin muhalifim. tabiatım öyle, ‘cinslik olsun’ diye değil ve durumlar öyle gerektiriyor. lisedeyken bana ilelebet muhalefet diyordu kıskanç kızlar (: çocukluğumu  ve ilk gençliğimi saymazsak hayatım boyunca hep ‘’yalnızdım’’, ‘’yalnızım’’. çevremde arkadaşlar, az olsa da dostlar var elbette. bundan söz etmiyorum. ecnebilerin out-group hostility dedikleri şeye bireysel olarak maruz kalıyorum sanıyorum: bir grubu dışlamak, düşmanca ayrımcılık yapmak vs. beni seven her bir arkadaşım bana bir sebepten mesafeli duruyor. ve içtiği su ayrı gitmeyen dostluklar peyda olmuyor böylelikle. özeti bu. o, bir sebepten’ler; benim kimliğim, kişiliğim, fikriyatım. kürdüm, iyi bir kul olmasam da, güçlü bir tanrı inancım var –allah’a şükür-, tabusu olmayan, karşıt görüşle karşılaştığında, ne olursa olsun, sinirlenmeyen ve dinleyen biriyim. bilmiyorsam öğrenirim, yanlışsam düzeltirim kendimi. eleştiriye açığım, öğrenmeye kapalı değilim. hilafıma giden kişinin (düşüncesinde haklıysa veya doğruysa vs.)  beni ikna etmiş olmasından memnuniyet duyarım. ve lâkin böyle mis gibi bir herif olmama rağmen hep mesafeler giriyor arkadaşlarımla araya. kürt olmaklığım mesele olduğunda, derdi kürtlük olanlar hakkımı teslim ediyor, yanımda duruyor  ama aynı kişiler meselâ derdim dinim olduğunda kayıtsız kalıyorlar bana. aksi de oluyor elbet: iyi müslümanken pis kürt olabiliyorum. salt din, ırk/etnisite bağlamında bu örnek yeter, yazıyı uzatmama adına. aklını yitirmiş bu çirkin ülkede, her gün her bişey tartışma konusu oluyor ve insanlar öylesine kümelenmiş ki; kimse kimsenin safına, yanına geçmeye cesaret edemiyor. meselâ sırf insan hakları çerçevesinde bile insanlar bir araya gelmiyor, gelemiyor. olan, derdi sırf kürtlük, türklük, islamcılık vs. olmayan kişilere oluyor. onlar yalnız kalıyor.         


beni normal yaşantımda tanıyanların ff’deki hesabımı bilmelerinde bir sakınca yok, hatta soranlara anlatıyordum bile. kendimi olduğum gibi yansıttım ve bazen olmak istediğim gibi göründüm.  iyi kullanıcılarla güzel sohbetlerim oldu, kimilerini tanımaktan, kimileriyle tanışmaktan ziyadesiyle memnun kaldım. ancak işte bu arkadaşlıkları ilerletemedim, hiçbiriyle enseye şaplak göte parmak mesabesinde bir arkadaşlığım olmadı: ‘’ama arkadaşlar iyidir.’’  şiire, müziğe, nezakete, tanrıya, deliliğe, cinselliğe, siktir etmeye, tütüne ve çaya  bağımlıyım. ff bunlar için pek müsait bir yerdi benim için, sadeliği meselâ. facebook, twitter hesapları açmıştım ama neredeyse hiç kullanmadım, dünyada internet erişiminin olmadığı herhangi bir yerdeki  bir insan için facebook neyse benim için de   facebook o. gerizekâlı kovanı gibi görünüyor.  twitter  hesabım olmamakla birlikte, bazen mühim olaylar cereyan ettiğinde anahtar kelimelerle gündemini takip ediyorum. iki bin on bir senesinde açtığım ve sonrasında yazdığım tüm girişlerimi sildiğim ‘’Geçmiş Zaman Koleksiyonu’’ blog’umu yeniden aktif ettim, birkaç yayın ekledim bile. trafik kaynaklarından ff’den gelenlere teşekkürler. bundan gayrı, sırf blog’umda yazacağım. birkaç cümlelik bile olsa, fikrettiğimi yazacağım, yahut da güzel alıntılar ekleyeceğim. ff’dekiler yeni bir yere taşınırsa, ki gördüm öyle bir muhabbet, sırf yazdıklarımın bağlantısını vermek için kaydolabilirim oraya.


aslında, ff’yi daha yazacağdım ama yoruldum. yukarda yazdıklarımdan bağımsız, mesela, teknik sebeplerden dolayı da, (pc'den yazamamak, ttnet nam aşağılık şirketle sorun yaşayıp internete erişememek vb. gibi) ortama (ff) dilediğim gibi  yansıtamadım kendimi. bu minvalde uzunca yazabilirim, mühim olmasına rağmen gerek görmüyorum artık... bazı feed’lerde; feed konusu için (devamı gibi.) akşama inşaallah, bugün yarın, müsait bir zamanda diye diye hep erteleyip sözümü yerime getirmediğim için, ilgili arkadaşlardan özür dilerim. gerçekten çok özür dilerim, ayıp bişey. haklı mazeretler öne sürebilsem de ayıp. bunlar hâricinde ff’de bana küfredenler dâhil hiç kimseye küfretmedim, hakaret edenlere hakaret etmedim. birkaç kişiye gerizekâlı diye tepki verdiğimi (hakaret tabii), bir kişiye ‘’bu ne lan askdjl’’ diye yazdığımı (lan’ın etimolojisiyle karşılık verip "hakaret" etti, ‘’oğlan’’ diyerek.) bir kişiye de, say hello to my little friend diye hakaret ettiğimi hatırlıyorum.

ff’nin kapanışı üzerine böyle bir yazı yazmak istemezdim, zira vakit geçirmekten hazzettiğim çok zamanları da oldu, çok eğlendiğim, çok heyecanlandığım.

güzel şarkılar, hoş dizeler, tatlı anılar, gündelik yaşanmışlıklar, iyi kötü haberler, tartışmalar ve sair; her şey için teşekkürler ff.  (Alper Kamu, FriendFeed)       

görsel: narcissus pseudonarcissus, martin hirtreiter


No comments:

Post a Comment